Bahara beş kala

Jpeg

“Köyde ilk kışımızı geçirdik” diye başlamak isterdim söze. Lakin burası Ankara. Mayı başı, Hıdırellez gelmeden “bahar geldi” demek zor. Bakar mısınız hava tahminine, iki gün içinde kar yağışı bekliyoruz.

Arkadaşlarımla karşılaştığımda genelde ilk soruları “Nasıl gidiyor, köye uyum sağladınız mı, çocuklar uyum sağladı mı?” oluyor. Herhalde uzun yıllardır köylere ve şimdiki köyümüze gidip geldiğimizden, uyum gibi bir derdimiz olmadı. Çocuklar da sanırım ilkokula burada başladıkları için fazla zorluk çekmediler. Şehirde başlayıp oraya alıştıktan sonra gelselerdi zor olurdu herhalde. Burada ortam onlar için güzel, kışın bile. Çevredeki hayvanlardan dolayı mutlular, kedimiz, Selda ile Faustin’in köpeği Aphex, mahallemizin diğer köpekleri, inekler, keçiler, atlar, eşekler… Komşu ziyaretleri olduğunda arkadaşlarıyla da oynuyorlar. Duran’ların minik adamı Serkan da kafasına estikçe çıkıp geliyor. Çocuklar için kar, buz, çamur, kum, su birikintisi en güzel oyuncaklar. Tabi bizim için her zaman eğlenceli değiller. Bu kış gördük ki köyde yaşmakla ilgili en önemli mevzulardan biri de çamur sorunsalı.

Köy hayatıyla ilgili başka… Ben geldiğimden bu yana köylü arkadaşlarla çok fazla görüşemedim. Hem evde hem dışarıda çok işim vardı. Şehirde yaşıyorken birkaç haftada bir gelir, köy kahvesinde uzun uzun zaman geçirirdim. Köye geldikten sonra bunu hiç yapamadım :). Neyse ki Nihal özellikle köyün kadınlarıyla sık görüşüyor. Gıda ihtiyacımızın çoğunu köyden ve çevresinden karşılıyoruz. Bazlama, et, süt, yumurta, tereyağ, sucuk, tarhana, az çeşit de olsa yeşillikler, kış sebzeleri, sebze kuruları… İdris Ağabey ve Bahattin Usta sağolsunlar, doğal üretim unlarımız ve bitkisel yağlarımız da var. Yoğurdumuzu ve bazen ekmeğimizi evde kendimiz yapıyoruz. Diğer pek çok ihtiyacımızı DBB grubu üreticilerinden, bazen takasla ediniyoruz. Bir de en mühimi, arkamızda annelerimizin ve teyzemin desteği var.

Bizi burada en fazla zorlayan şey, yapmamız gerekenlerin – daha doğrusu yapmayı seçtiklerimizin – çokluğu karşısında zamamızın kısıtlı olması. Yapılacak işler listelerimiz çoğunlukla dolup taşıyor, işler de genellikle “çocuklar uyuduktan sonra”ya kalıyor. Ama o zaman da bizim pilimiz bitmiş oluyor ve işler yine sonraya kalıyor:) “Yapılacak işler” derken mesela:

  • Rutin işler. Benim işim için, her gün olmasa da Ankara’ya gidip gelmem, Çocuklarımızın okul hazırlıkları, okula veya servise bırakılmaları ve alınmaları, evdeki ihtiyaçları, ev temizliği, yemek yapımı, atıkların ayrılması vs.
  • Isınma. Evde üç ayrı soba var. En azından birinin yanar durumda olması gerekiyor. Isınmayla ilgili mevzular:
    • Odun edinmek, kırmak, depolamak, kuru halde tutmak… Neyse ki burası bir orman köyü ve sonbaharda makul fiyatla ormandan odun alabiliyoruz. Tabi ki şimdilik. Gelecekteki yakıt ihtiyacımız için kendi yakıt ormanımızı yapmamız iyi olacak. Bir de roket soba ve diğer etkili yakma yöntemleri.
    • Kömür kullanmadık, çünkü kömürün hikayesini sevmiyoruz. Soba konusunda tecrübesiz olduğumuzdan kömürle başlamamak iyi de oldu. Daha çok çam odunu yaktık. Kolay yanan ama çabuk geçen bir odun. Gece iki-üç saate bir nöbete kalkmazsak soba sönüyor. Saat 5 nöbetinin fazla gönüllüsü olmayınca yorgan+battaniye altı doğal ısınma stratejisine geçiyoruz :). Çam odunu bir de fazla kurum yapıyor, en fazla üç haftada bir soba borularını temizlemek gerekiyor. Bu kış çok soğuktu, altı ster (metreküp) odun almıştık yetmedi, bir ster daha ekledik yine yetmedi. Annemin bahçesinden gelen (benim 20 yıl önce ODTÜ ormanından getirip diktiğim) bir akçağacın odununu da bitirdik. Yine annemim topladığı ahşap malzemeler, bir arkadaşımızın bağından budadığımız meşe dalları, sağdan soldan topladıklarımız derken, 13 Mart itibariyle ahşap mobilyalarımızı da yakmaya başladık :). (Tabi ki fazla olup elden çıkarmak istediğimiz parçaları). Demek ki neymiş; Mart kapıdan baktırır, kazma-kürek yaktırırmış. Fakat biz kazma-kürek saplarımızı yakmadık, onlar bize çok lazım olacak.
    • Özellikle Ocak ayında inanılmaz soğuk oldu. Evde en önemli mevzu boruların donmaması için alınacak önlemler oldu. Hollander alesi ile birlikte bir dönem her gün banyo kazanını yaktık ve suyu terse basarak soğuk su borularında sıcak su dolandırdık.
    • Şu anda betonarme bir evde kalıyoruz ve ısı yalıtımının/ısıl kütlenin ne kadar önemli olduğunu yaşayarak gördük. Müstakbel çiftlik evimiz için saman balyası ve kerpiç seçimimizin ne kadar isabetli olduğunu anladık.
  • Kır Çocukları ürünlerinin (merhemler, tentürler, sabunlar ve diğerleri) yapımı. Özgen İstanbul’da ara sıra sabun yapmaya devam ediyor ama biz burada son zamanlarda biraz yavaşladık. Daha çok İdris Ağabey’den gelen soğuk pres bitkisel yağlara ve Gürleyik’te taş değirmende çektirdiğimiz unlara ağırlık verdik. Birkaç yeni ürün denememiz de oldu. Güney Afrikalı arkadaşımız Pierre’den öğrendiğimiz et kurutma tekniğini başarıyla uyguladık. Şimdi bir de bakım kremi yapmak istiyoruz ama bakalım ne zaman…
  • Ürünlerimizin tanıtımı. Bu konuda da son zamanlarda istediğimiz kadar ektin olamadık. Elimizdeki pek çok ürünün duyurusunu bile yapamadık. Oysa köyde yaşayabilmek için ihtiyaç duyduğumuz şeyleri – çiftlik evimiz ve üretim altyapılarımız – yapabilmek için ürünlerimizin satışından gelecek paraya ihtiyacımız var. Zira kırsalda yaşamaya karar vermiş bir aile olarak sıfır parasal sermaye ile yola çıktık.
  • Sipariş hazırlama, iletişim, kargoya verme, ödeme takibi… Bunlar da az iş değil. Siparişlerle, kargolarla ilgili e-postalarınızı gözden kaçırıp sorularınıza yanıt veremediğimiz olmuşsa anlayışınızı rica ediyoruz. Lütfen ısrarla yazın veya arayın.
  • DBB grubuyla ile ilgili işler. Moderatörlerden biri olarak elimden geldiğince katkı veriyorum, fakat bazı işlere yetişemiyorum. Son DBB toplantısının raporunu bile yazamadım. Orada grupça “yapalım” dediğimiz şeyleri kısmen hayata geçirebildik. “Yeni DBB pazarı buluşması ne zaman” diye yazanlar oluyor, cevap bile vermeye zamanım olmuyor. Neyse ki DBB içinde inisiyatif alan bir sürü insan var ve çok güzel gelişmeler oluyor (“Çayyolu DBB” girişiminden dolayı Güliz’e bir selam göndereyim hemen. Bence sırf Ankara’ya en az 1000 tane DBB benzeri grup lazım)
  • Müstakbel çiftlik evimiz için hazırlıklar. Ağır aksak da olsa ilerliyor. Çiftlik evimizin tasarımını sonlandırmaya, çizimleri detaylandırmaya çalışıyoruz.
    • En önemli aşamalardan birini geçtik, Orman Deposu’ndan ihaleyle tomruklarımızı aldık ve çalışabileceğimiz bir marangoz bulduk.
    • Arazide permakültür ilkelerine uygun şekilde plan yapıyoruz. Gıda ormanı ve ayrılmış sebze yatakları yaparak, toprağı sürmeye gerek kalmadan bitkisel üretim yapmanın altyapısını hazırlamaya çalışacağız.
    • Arazimizde ve çiftlik evinin yapımında gönüllü çalışmaya gelmek isteyenler için altyapılarımızı birkaç ay içinde hazırlamayı istiyoruz (duş, tuvalet, açık mutfak, çadır alanı vs.). Arkadaşımız Veysi’ye bir ‘yurt’ siparişi verdik. Bir çalışma takvimi de oluşturacağız ki desteğe gelmek isteyenler tarihleri öngörüp plan yapabilsin.
    • Şimdiden bir adet Renault Toros aldık, çünkü malzeme taşımak için ihtiyacımız olacak. Zaten buralarda Toros’u olmayanı köylüden saymıyorlar.
    • Çiftlik evi için ihtiyaçlar listemizi de çıkarmayı planlıyoruz. Şimdiden size bir destek çağrısı yapalım: Şehirde, tercihen Ostim taraflarında bize geçici (yaz sonuna kadar) bir depo imkanı sunabilecek olan var mı? Diyelim ki fayans, alçıpan, kablo, boru, tel, demir, kiremit vs. aldık. Hepsini köye bir defada taşımayabilmek için önce bir yerde depolayabilmemiz gerekiyor.
  • Tarımsal üretim çalışmalarımız
    • Geçen Perşembe günü yağmur, soğuk demeden, ODTÜ’deki lojmanımızın bahçesinde yetiştirdiğimiz ağaç fidanlarının bir kısmını yerlerinden çıkardım, köklerini toprak dolu poşetlere koyup bağladım, köye getirdim. Köyde bunları Selda ve Faustin ile büyük saksılara aldık. Bir an önce son yerlerini bulmaları gerek çünkü uyanmaya başladılar. Fakat bunun için arazimizde eş yükseltiler üzerinde, bir ‘gıda ormanı’ oluşturacak şekilde, ağaçların yerlerini belirlememiz, çukurlarını açmamız, araziye yeni bir su borusu çekmemiz ve çit yapmamız lazım. Acaba bunlar hangi arada olacak? Neyse, hepsi gündemimizde. Nisan başı için sizlere bir çağrı yaparız yine belki, bir Pazar günü arazide çalışmak için.
    • Kendi arazimizde yapamasak bile, köy içindeki evimizin hemen yanında Fatma teyzemizin bahçesinde küçük çaplı sebze üretimi yapacağız gibi. Küçük de olsa örnek bir üretim alanı oluşturmak hem bizi mutlu edecek hem de kuşkuculara bu işlerin doğal yöntemlerle yapılabileceğini gösterecek. Şimdiden soğuğa dayanıklı yeşil yapraklıların tohumlarını ektik.
    • Bir kez daha gördük ki üreticinin; toprakla, canlılarla işi olan kişinin başka yerlerde fazla işi olmamalı. Mart ayı içinde toprağın tavda olduğu bir zaman yakalamak o kadar önemli ki. O dönemde başka bir işle meşgul olmadan toprakta çalışmak gerekiyor. Toprak hazırlığı, arazi düzenlemesi, inşaat işleri olsun; yaş toprağa ağır bir araç sokmak, hatta üzerinde gezinmek bile ciddi bir hata.
  • Köyün geneliyle ile ilgili işlerimiz: Buraya aile başımıza mutlu mesut yaşayıp gidelim diye gelmedik, aynı zamanda insanlarla birlikte güzel işler yapalım, yerel ve genel ölçekte ekolojik dönüşüme katkı verelim istedik. Elimizden geldiğince köyde doğal üretimi desteklemek, var olan çabaların bir parçası olmak istiyoruz.
    • Geçenlerde Orkun ve Özge ile birlikte tohum sayımı yaptık. Eksik tohumlarımız için de arayışlarımız sürüyor. Biber ve patlıcan fideleri için bir miktar viyol aldık. Duran’larla birlikte fide hazırlayıp fazlasını çevremizle paylaşacağız.
    • İl Tarım Müdürlüğü’nden bir ekip köyümüzde kadınlara yönelik bir üretim projesi yapmak istiyor. Şimdiden birkaç toplantı yaptılar. Bundan sonraki toplantılara biz de katılmak istiyoruz.
    • Muhtarlık ve belediyeden, köy içindeki bir küçük daire için kullanım izni aldık. Burayı temizleyip, elden geçirip bir “doğal yaşam bilgi-belge merkezi” yapmayı planlıyoruz. Bunun için de sizlerden destek talebimiz olacak: Projeksiyon, bilgisayar, filmler (Türkçe dublaj veya altyazılı), kitaplar, dergiler, görseller, afişler…

Görüleceği üzere, önümüzde epey bir iş var ve yaşamımız çoğu zaman pek romantik değil, Biz bu maceraya yavaşlamak, biraz huzur bulmak, dostlarımız ve yakınlarımızla daha fazla zaman geçirmek için başlamamış mıydık? Geliniz görünüz ki, bazen bir arkadaşımla şöyle uzun uzun söyleşmeyi özlüyorum. Şiir, roman okumayı, film izlemeyi, müzik dinlemeyi, şarkı söylemeyi, yolculuk etmeyi, hiçbir şey yapmamayı özlüyorum.

Neyse ki bize destek olmak için yanımıza gelen arkadaşlarımız oldu. Yaz sonunda Pınar ve Ezgi, sonbaharda Kamuran, sonra kısa süre için Derya Biriken, Cihan (Pirata), Şeyma ve Büşra, daha sonra Zeki Yemez ve arkadaşları. İki kez de çocukların peşinden köye kadar gelmekte zahmet görmeyen Nur Teyzem. Ocak ayının kara kışını Güney Afrikalı Hollander ailesi ile birlikte geçirdik: Pierre, Tara-Lee, Anine, Bradley ve Sharon. Sonra uzun yolları tepip yanımıza gelen Selda ve Faustin. Hepsinin bize o kadar çok katkıları oldu ki. Selda ve Faustin kısmet olursa epey daha kalacaklar bizle birlikte.

Uzun sözün kısası, bazen biraz yoruluyoruz ve keyfimiz kaçıyor ama yine derinden derine mutluyuz. Mutluyuz çünkü istediğimiz, en azından seçtiğimiz şeyleri yapmaya çalışıyoruz. Bundan gayrı da “sağlık olsun yeter” diyoruz. Zaten hayatta her şey tam planladığımız, hayal ettiğimiz gibi olsaydı çok sıkıcı olurdu. Hem şimdi bazı şeyler düşündüğümüzden bile daha güzel. Köye geçtiğimizde pek yalnız kalmayacağımızı biliyorduk, ama uzun dönemler için yanımıza gelen dostların sıcaklığı, birlikte yaşamanın ve çalışmanın güzelliğini hemen deneyimlemeye başlayacağımızı bilmiyorduk. Kış vakti bile her hafta birileri çıkıp geliyor yanımıza, kimi köyü ziyarete gelmişken bize de uğruyor, kimi birkaç gün bizle kalıyor. Ankara’da yaşarken bile arkadaşımızla bu kadar çok görüşemiyorduk. Demek ki neymiş, günümüzde şehirden kırsala geçmek dünyadan kopmak değil, dünyaya açılmakmış :).

Zorluklar yaşadığımızda arada bir başa dönüyoruz: Biz ne için köydeyiz, ne yapmak istiyoruz, yaşamımızdan ve dünyada nasıl bir değişim görmek isiyoruz, neye değer veriyoruz? Doğayla uyumlu bir insan ve toplum yaşantısının mümkün olduğu içgörüsüyle yola çıktık. Bir de toprağa, çiçeğe, böceğe, hayvana, dağa, güneşe, suya, ormana olan sevgimiz ve özlemimizle. Birbirimizle, komşularımızla, dostlarımızla daha fazla birlikte olalım, birimizin yaptıkları diğerlerimiz için de anlamlı olsun istedik. Bilgisayarlarımız, iletişim araçlarımız, hastanelerimiz, teknolojimiz, motorlarımız yine olsun, hatta daha iyileri olsun, ama derelerimiz de temiz aksın, yaşamla dolsun taşsın, topraklarımız canlı, bereketli olsun dedik. Doğal tarım dedik, permakültür dedik, ekolojik mimari dedik, şunu anlatmak istedik: Yuvalarımız olsun, bir çift porsuğun toprakta kazdığı yuva gibi, veya koca Amazon ormanı içinde beş yüz metrekare içinde evleri, bostanları ve yaşam alanları olan, hemen yanı başlarındaki cangılla uyum içinde yaşayan Güney Amerika yerlileri gibi. Bizim de doğamıza uygun evlerimiz, bostanlarımız, tarlarımız, tavuklarımız olsun. Kimse kimsenin patronu, efendisi olmasın, birbirimizle gönül diliyle, ihtiyaçların diliyle konuşalım. Bu koskoca dünyada aşırı nüfus, kıt kaynak vs. sorunumuz yok. Kendimizle, çevremizle, doğayla, diğer insanlarla, başka topluluklarla nasıl ilişki kuracağımızı bilelim yeter.

Kır Çocukları’ndan
Ceyhan

=====================================================

Bizler, ürünlerimizle ilgili daha fazla bilgi ve haberler için: Blogumuz

Ürünlerimizden sipariş verebilmek için: Sipariş Sitemiz veya Sipariş Formumuz

Bizi Facebook’ta takip etmek için: Facebook Sayfamız